Pazar yerleri, haftanın belirli günlerinde şehrin değişik yerlerinde kurulan açık alışveriş merkezleridir. Bulundukları yerin ekonomik ve sosyal durumunu yansıtarak alışveriş yapanların birbirileriyle toplumsal iletişimini sağlar. Pazarcıların günlük giysilerinden, konuşmalarından, yerelin örf ve adetlerinin yansımalarını görebiliriz. Semt pazarları bulundukları yerin sosyal ve kültürel kodlarını taşıdıkları için her pazar yeri kendine has özellikleri barındırır. Buralarda, sebze ve gıda fiyatları zincir marketlere göre daha uygun oldukları için halkın ucuz alışveriş yapması sağlanır. Pazarcılar; tohumcu, fideci, seracı, gübreci, nakliyatçı ve süt ürünleri ile ilgili yerlerle bağlantı içinde oldukları için kırsal kesimde önemli oranda iş istihdamı sağlar. Her türlü gıda ürünlerinin, giysi çeşitliliğinin ucuz olarak satıldığı semt pazarlarında köylüsünden küçük esnafına, işçisinden memuruna kadar toplumun her kesiminden insanı görmek mümkündür.
Pazar yerleri, kırsal kesimde yaşayan kadın emeğinin görünmezlikten çıkıp görünür hale geldikleri yerlerdir. Kadınlar, köylerindeki üretim fazlası süt, yoğurt, yumurta, sebze gibi tarım ürünlerini pazarda satarak aile ekonomisine katkıda bulunurlar. Satış sonrası yaptıkları alışverişlerle emek takası yaparak küçük üreticiyi de korumuş olurlar. Kadın pazarcılar, arkadaşlarının müşterilerine satış yapmayıp rekabeti geri planda tutarak dayanışmayı öne çıkarırlar. Kırsal kesimde ücretsiz ve güvencesiz çalışırlarken, semt pazarlarında kazandıkları parayla özgüvenlerini pekiştirip aile içinde alınan kararlarda daha etkin karar sahip olurlar. Bu metinde (belgeselde) Zonguldak iline bağlı Kilimli ilçesinin semt pazarında iki kuşaktır pazarcılık yapan dört kadının; sebze, manda yoğurdu, yöresel hamur işi ve kadın kooperatifleri konusunda uzmanlaştıkları alanları inceleyeceğiz.
Hangi Pazar yeri olursa olsun, ilk gördüğümüzde oranın büyüleyici atmosferine kapılırız. Alışveriş ihtiyacımız olmasa bile modern yaşamın stresinden kaçmak için semt pazarlarını gezmek isteriz. İşte böyle bir yerdir Kilimli Pazarı; güvenli, temiz ve gizemli… Pazarcı kadınların ifadelerine göre, Kilimli halkı her zaman pazar yerindeki satıcıları kendi geniş ailelerinin bir parçası olarak görür.
Her pazarcı kadının pazar telaşı bir gün önceden başlar. Sebzeler seradan sökülüp boylarına göre bağlanır. İnek ve manda sütlerinden elde edilen ürünler, mayası oturmuş hamurlardan yapılan cızlama ve çöven ekmekleri, kooperatif ürünü erişteler, pekmez ve reçeller bir gün öncesinden paketlenip dolaplara konur. Artık Kilimli semt pazarı ürünleri yola çıkmaya hazırdır. Köy arabaları veya trenlerle yapılan yolculuk sonrası Kilimli pazarına ulaşılır. Pazar yerinde önce çaylar demlenir. Pazarcıların azık torbalarından çıkan yiyecekler ortaya serilip geniş bir Sultan Süleyman Sofrası hazırlanır. Erkenci müşterilerde nasiplenir sofradan. Tarladan uzaklaşmanın verdiği rahatlıkla ayaküstü gıybetler yapan kadınların şen kahkahaları pazarın içinde yankılanır.
Çaycuma Hacılar Köyü Arapoğlu Mahallesi’ndeki serasında yetiştirdiği taze sebzelerini satmaya çalışan Fatma Soylu çıkış kapısının yanındadır. Az ilerisinde yöresel çöven ekmeği ve saç cızlamasın dizmiş Aylagül Günay’ı arkadaşlarına laf yetiştirirken bulursunuz. Karşı duvarın dibinde Döndü Ecek’in dizdiği yağlı manda yoğurtları ve sebzeler vardır. Çaycuma Kadın Kooperatifi üyelerinden Cihan Güney’in sergisinde; erişte, reçel, pekmez gibi dayanıklı gıda ürünleri her zamanki müşterilerini bekler.
Kilimli; kömür ocaklarıyla özdeşleşmiş, küçük, insan sıcağı bir ilçemizdir. Pazarın içinde çay ve hamur işi yiyeceklerden elde ettikleri geliri yardım amaçlı kullanan Kilimli Güçlü Kadınlar Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği vardır. Yıllardır pazarcılık yaparak birbirleriyle dayanışma içinde olan pazarcı kadınlar, Paydaş Eğitim Kültür ve Sanat Derneği Başkanı eğitimci Önder Küçükömer’in dikkatini çeker. Böylece, dört ayrı ürünü satan kadınların hikâyesinin ardına düşülüp görünmez kadın emeğini görünür kılacak bir belgeselin ön hazırlıkları başlar. Kendi alanlarında üretmeye devam eden eğitimci(1) , fotoğrafçı(2), kameraman(3), tiyatrocu(4) ve müzisyen(5), bir kadro ile pazarcı kadınların belgeseli için 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününde gösterime sunmak üzere yola çıkılır. Belgesel gösteriminden önce Kilimli pazarında tezgâh açan pazarcılara Kömür Karası Müzik Grubu tarafından kısa bir müzik gösterisi ve şiir dinletisi yapılır. Soğuk bir Perşembe sabahı erken saatlerde gerçekleştirilen müzikal etkinlikte pazarcıların mutlulukları yüzlerine yansır.
Belgesel çalışması için ilkin Hacılar köyünün Arapoğlu Mahallesi’nden Fatma Soylu ’ya konuk oluyoruz. Hacılar köyü Çaycuma- Bartın karayolunun üzerinde, Filyos Vadisi’ne tepeden bakan verimli arazileri olan bir köyümüzdür. Köyün en dikkat çeken özelliği her evin önünde küçük de olsa bir seranın bulunmasıdır. Fatma Soylu; evden, tarladan ve pazardan arta kalan zamanlarında evinin alt katındaki mermer dükkânında eşine yardımcı olur. “34 yıldır pazarcılık yapıyorum, eskiden pazara daha çok sebze meyve götürüyordum. Eşim çalışıyordu ama sigortasını yatırmıyorlardı. Pazarcılık yaparken eşimin sigortasını yatırıp çocuklarını eğitim masraflarını karşıladım. Kendi sigortamı yatırmaya gücüm yetmedi. Şimdi evin altına açtığımız mermer dükkânı sayesinde pazara çok sebze götürmüyorum. Pazara gitmeyince kendimi mutsuz hissediyorum. Senelerin verdiği alışkanlıkla bu işi severek yapıyorum, ‘ diyor.
‘Pazara götürüp sattığımız sebzeleri bahçemizdeki seralarımızda kendim üretiyorum. Bazı durumlarda da komşularımın seralarından da sebze alıyorum. Bu durumdan komşularımız da memnunlar. Yazın biber, marul, patlıcan, bamya, salatalık, domates yetiştiriyorum. Kışın, yani şimdi marul, ıspanak, roka, lahana yetiştirip satıyorum. Bazen süt, yoğurt, tereyağı yumurta da sattığım oluyor. Şu anda seramızda pırasa tohum ekili. Kilimli ’ye pazara gideceğim gün saat 02.00 de kalkıyorum. Hayvanların alafını verip sütünü sağdıktan sonra eve gelip sütü süzüyorum. 03. 30 da pazar arabası gelip bizi alıyor. 04,30 gibi Kilimli pazarında oluyoruz. Sebzelerimizi sattıktan sonra evin ihtiyaçlarını alıp saat 20,00 gibi evde oluyorum. Evin işlerini yapıp ahırdaki ineklerin sütünü sağayım derken saat gece 24.00 ü buluyor. O gün çok yoruluyorum ama yaptığımı işi de severek yapıyorum. Bazı kişiler alışveriş yaparken, ‘para mı verip aldın, kendi bahçenden koparıp getiriyorsun ama yine de pahalı veriyorsun,’ diyerek bizden indirim yapmamızı istiyorlar. O zaman gücümüze gidiyor. Onların köylere gelip zahmetimizi yerinde görmelerini isterim. Serada sebze yetiştirmek dışarıdan göründüğü gibi kolay olmuyor. Geçen sene çıkan fırtınada seranın muşambası yırtılınca seramızı yenilemek zorunda kaldık. Havalara da güvenilmiyor; Güneş açtı seraları rahatlatalım derken aniden kar doldurup don vuruyor. O zaman geriye elde kalanlarla yetiniyoruz. Bizim hayvanlarımız var, seralarda onların gübresini kullanıyoruz. Öyle suni ilaçlama falan yapmayız. . Onun için bizim sebzelerimiz dışarıdan gelen sebzelerden daha taze daha lezzetli oluyor. Bizden sonraki kuşağın bizim yaptığımız pazarcılık işini sürdüreceğini sanmıyorum. Zaten onlar bu işle uğraştığımız için bizi yadırgayıp pazarcılığı bırakmamızı söylüyorlar,’ diyor.
Çamlık Köyü de Hacılar Köyü gibi Saltukova sapağının yakınında, mandacılık ve hayvancılık geleneğini sürdüren nadir köylerimizden biri. Kilimli Pazarı’nda manda yoğurdu satarak evin geçimine katkıda bulunan Döndü Ecek’i bu köyde, yeni doğmuş manda yavrusuyla uğraşırken buluyoruz. Evinin alt katını mandalarından elde ettiği sütleri geniş kazanlarla kaynattığı üretim yerinde manda yoğurdu ve tereyağı yapıyor. ‘ Sütleri burada kaynatıp kovalara yerleştiriyorum. Daha sonra üzerlerini beyaz temiz bezle kapatıp soğumaya bırakıyor, mayalanacak ısıya ulaştığında yoğurdun mayasını çalıyorum. Mandalarımızın haricinde İneklerimiz de var. Onların alafını verip sütünü sağıyorum ama sütü bizden ucuza alıyorlar. Köylere süt almaya gelen toplayıcılar, yaktıkları mazot parasını bizim sütlerimizden çıkartıyor. Bir litre su, bir litre sütten pahalıya satılıyor. Sattığımız sütün parasını peşin vermiyorlar. Süt parasını bazen yem olarak alıyoruz. Sattığımız bir litre sütün içinde bizim yevmiyemiz yok. .
Daha sonra Ecek ailesi ile birlikte evden iki km uzaklıkta olan seraların olduğu bahçeye gidiyoruz. Bahçe, Ecekler Deresi’nin oluşturduğu verimli killi arazinin içinde. Yazın seraları sulamak amacıyla bahçenin ortasında sulama havuzu yapılmış. ‘istenirse bu seralardan yılda 3-4 kez ürün alınabilir,’ diyor. Döndü Ecek. ‘Hayvanlardan arta kalan zamanımı burada toprakla uğraşarak geçiriyorum. Haftası gelince ürünlerimi pazara götürüp satıyor, kazandığım para ile evimin ihtiyacını karşılıyorum. Şimdi iki seraya gücüm yetiyor. Genç olsan 10 sera daha yaparım. O zaman ben marketçinin ayağına değil, marketçi benim ayağıma gelir. Çalışırsan, emek verirsen seracılıkta karşılığını alabilirsin’ diyor.
Ertesi gün Çaycuma Kayıkçılar köyüne gidiyoruz. Kayıkçılar köyü, Yenice ve Devrek Çayı’ının birleşip Filyos Irmağı adını aldığı, verimli alivyon topraklarından oluşan tarım arazilerine sahip bir köyümüzdür. 2003 yılında kurulmuş Tarım Kredi Kooperatifi sayesinde seracılık ve meyvecilik üzerinde Zonguldak’ta planlı üretim yapan köylerimizden biridir. 2024 yılında kurulan Çaycuma Kadın Kooperatifi sayesinde manda yoğurdundan ev yapımı reçellere değin doğal ürünleriyle kadın dayanışmasının önceleyip kadın emeğini görünür kılınması amaç edilmiş. Bu sayede yöresel ürünleri öne çıkartılıp kadın üreticilerin emekleri birleştirerek planlı ve programlı çalışmalarının önü açılmış. Kadınlar, sebze ve meyve bahçelerinden ürettikleri ürünlerle, pekmez, reçel, salça, erişte ve kuru bakliyatları çevre semt pazarlarında satışa sunuyor. Burada, en küçük tarım alanları da içinde olmak üzere, teknolojik araçlarla bilimsel olarak yapılan sebze ve meyve üretimi sayesinde birçok aile üretiminin karşılığını almaya başlamış. Kilimli pazarında erişte, pekmez, reçel gibi dayanıklı gıda ürünlerini sergisi açan Cihan Özay Güney de Kayıkçılar köyünden geliyor. Cihan Hanım ile yaptığımız söyleşide:
‘Seracılığa ilk başladığımda bu işi bilmiyordum. Ailemin sebze ihtiyacını karşılamak için komşularımdan etkilenerek küçük bir sera yaptım. Aynı zamanda halk eğitim merkezinde terzilik üzerine eğitim veriyordum. Serada kendi ihtiyacımın fazlası oranda ürün elde edince ürün fazlasını lokantalara sattım. Daha sonra halk eğitimi bırakıp seracılığa yöneldim. Şimdi sekiz seramız var. Toprak kendisine baktıkça coşuyor. İşimi severek yapıyorum. Pazarcılık sayesinde güzel insanlardan oluşan geniş bir ailem oldu. Kilimli pazarındaki müşterilerimi bu geniş ailemin bir parçası olarak görüyorum. Eşimin kredi kartına ihtiyacım yok, alışverişimi kendi kazancımla yapıyorum.
Her serada tek ürün yetiştirmeye çalışıyorum. Sera içinde karma ürün yaptığımız zaman birinin akar böceği diğerine bulaşabiliyor. Bir ürün fazla havalandırma isterse, diğeri istemeyebilir; sıcaklık da öyle… Seralarımıza damlama sulama tesisleri kurduk. Seramıza önce çapa yapıp iki hafta kapalı tutuyoruz. Sonrasında serayı tekrar sürüp 4-5 gün havalandırıyoruz. Bu arada çimlerin kökünde bulunan zararlı haşarat ve bakterilin yanması sağlanıyor. Sonra damlamalı hortumları çekip diktiğimiz fidelerimize can suyu veriyoruz. Zararlı danaburnu böcekleri ile mücadeleyi fide kanallarını ilaçlayarak alıyoruz. Bir hafta sonra çapayla bakıma dönüyoruz. Domateste, salatada, patlıcanda, biberde budamalar yapıp yan, koltuk ve filiz alma yöntemlerini uyguluyoruz. Gücümün yetişmediği yerde eleman çalıştırmak zorunda kalıyorum. Noksan kaldığım yerlerde tarım müdürlüğü ziraat mühendislerinden teknik yardım alıyorum. Gübre olarak hayvan gübresi, ilaç olarak ısırgan suyu kullanıyorum. Böylece ürünlerimin raf ömrü uzuyor. Toplum olarak çocuklarımızın mühendis, öğretmen, doktor vs olmasını isteriz ama çiftçi olmasını istemeyiz. Oysa yaşamak için önce gıdaya ihtiyacımız var. Kırsal kesimdeki yaşamı destekleyip büyük kentlere göçü önlersek kalkınmada daha çok yol almış oluruz. Toprakla uğraşmak insanın stresini alıp onun sağlıklı ve mutlu olmasını sağlar. ’ Diyerek sözlerini bitiriyor.
Kilimli pazarına aynı köyden gelenler arasında olan Aylagül Günay, kendi çabaları sonucunda yöreye ait geleneksel cızlama ve çöven ekmekleri üretiyor. Aylagül, pazara götürüp sattığı cızlama ve çöven ekmeklerinin yanı sıra inekleri ve kazlarıyla da ilgileniyor. Önceden mayaladığı hamur teknelerini fırına sürmek için fırın termometresi yerine elini kullanıyor. ‘Ben termometreden anlamam; bozulur, kırılır, elimle daha iyi anlıyorum. Elimin yangısı fırının sıcaklığına dayanacak hale gelince çöven teknelerimi fırına sürüyorum’ diyor. Çöven ekmeklerini evinin dışındaki ateş tuğlaları ile yapılmış fırında, cızlama ekmekleri de fırının yanında üretim haneye dönüştürdüğü bir odada yapıyor. Odun ateşiyle tavlanan üç adet fırının üzerindeki cızlama ekmekleri cızırdayarak pişiyor. “ Yaptığım işten memnunum. Pazarcılık işini severek yapıyorum. Eşim ve çocuklarım bana yardımcı oluyorlar ama köylerde kadınların işi erkeklere göre daha zor. Ev işleri zaten benim işim. Bunun yanı sıra seracılık ve pazarcılık yapıyorum. İneğim ve kazlarım da var. Kaz yumurtalarını pazara götürüp satıyorum. Çarşamba günleri pazar hazırlıkları yaptığım için günüm yoğun geçer. Perşembe günü Kilmli’ye pazara giderim. Cuma günlerini kendime, geri kalan günlerimi çocuklarıma ayırırım. 30 yıldır, hasta olduğum günlerimin dışında pazara gitmediğim günüm olmadı. Kışın havalar soğuk oluyor, pazar yerinde akşamı bulmak bazen eziyet haline dönüşüyor ama o günlerin de tadını çıkarmak lazım. Benim için en zor günüm pazara gitmeden önceki günümdür. Sabahın erken saatinde kalkıp ineklerimi sağıp yemlerini veriyor, sütlerini kaynatıp dolaba koyuyorum. Saat 06.00 da hamuru mayalayıp fırınımı yakıyorum. Çöven ekmeklerimi saç kutulara koyup hazırlayınca ineklerimi köyün merasına salıyorum. Fırını tavlayıp ekmekleri saçta pişirirken kızlarım evlerindeki işlerini bitirip bana yardıma geliyorlar. Yaptığım işi severek yapıyorum ve mutluyum,’ diyor.
Belgesel çalışması için sahaya çıktığımızda, pazar yerlerinde alışveriş yaptığımız emekçi kadınların ardındaki görünmezlerin ne kadar çok olduğunu gördük. Tüm pazarcı kadınların ortak özellikleri; pazar tezgâhları sayesinde hayata tutunmalarıydı. Geçmişten günümüze taşıdıkları gelenekleri ve yerel kültürü sürdürüyor olmaları, köylerdeki ihtiyaç fazlası ürünleri değerlendirip aile içi ekonomiye katkı yaparak öz güvenlerini kazanıp görünür hale gelmeleri önemliydi. Pazar tezgâhlarının ardındaki emekçi kadınlarının anlatılarından, pazar tezgâhlarının da zincir marketlerinin baskıları altında sönümlenerek son bulacağı anlaşılıyor.
Alaaddin Kara
