Küçük bir balıkçı teknesinde
Unuttuğum çocukluğum,
Gördüğüm her deniz kabuğunda
Su yüzüne çıkar.
Ve “Bizi nasıl unutursun?”
Diye bağırır martılar.
Annem hep,
“Martı çığlıkları,
Babanın gülüşüne benzerdi” der.
Ama ben bilirim ki martılar,
Çığlık değil, kahkaha atar.
Hem gök hem deniz onlarınken,
Neden çığlık atsınlar?
Hala hiç anlamam:
Neydi bu deniz sevgimiz?
Babamla balığa çıktığımız
Günlerde tuttuğum
Uyduruk seyir defterinde
M harfinden yapılma dev martılardı
Hayali yelkenlerimiz…
1992 baharında
Onlarca yunus,
Kozlu sahilinden
Karaya vurdu.
Ve babam yine
92 baharında
Kayığının adını
“Ey Deniz” koydu.
Ağına ilk takılan
Deniz kızını bana getireceğine
Söz vermişti;
Ne denli sevinmeme rağmen
Tam kapıdan çıkarken
“Baba denize bırak”
Diye seslenişimi
Unutmam
İşte belki bu yüzden,
Olmadı hiç deniz kızım
Benim…
Babamın “Ey Deniz” i
1997 kışında kayboldu.
Onu korusun diye,
Teknenin burnuna kazıdığım
Minik peri resmine
Kızamadım; belki bir gün
Babamı geri getirir diye…
Ve işte böyle,
Karadeniz kışında
Ansızın
Batıvermişti teknemiz;
Sen ne yaptın
Ey Deniz?!
Babamı soran herkese
Cevaben,
Bir balık gibi
Sessizce,
Ağzımı açıp kapadım;
Balıkların ne çok şeyi
İçlerine attığını
İşte o gün anladım.
Ve ben, nedense yine o kış
Karaya vurmuş
Deniz analarını
Var gücümle denize fırlatırken,
Hatırlarım
Ağladığımı…
Deniz kabuklarından dinlerim
Martı kahkahalarını,
Gülüşleri babamınkine benzer,
Kayboluşundan önceki gece,
Oynadığımız amiral battıdan
Ne zevk aldığım –utançla-
Aklımdan geçer.
Babam ve ben,
Ve tabi bir de martılar,
Köpüklü dalgalara tutkun,
Birer Mecnun gibiyiz.
Leyla, önümüzdeki mavi derya;
Deniz…
Nur Gürleyük / Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi