Karanlık hayatlar, körelmiş umutlar ve bıkkınlık alabildiğine kadar… Elinde kazma alnında fener, her vuruşta taşlara bir kıvılcım, bir keder, bir hüzün vurur başlara. Evde bir kadın ki dünyanın en sabırlı, en güzel kadını ve üç çocuk gözlerinde pırlanta parıltısı… Eller kömür karası, kalpler altın sarısı. Gönüllerde mahcupluk yarası. Oynanan alkışlanması gereken bir trajedi değil, yaşanan tek perdelik hayat draması.
Ölmeyi göze alarak yaşam kavgasına girmiş, yerin yedi kat altında ekmek aramaya inmiş,hepsi birbirinden onurlu saygıdeğer madencilerimize selam olsun.
Büyüdüğüm şehir maden kenti Zonguldak. Bulutlar eksik olmaz üzerinden ve yaz kış demeden ağlarlar; muhtemeldir madencinin garip haline. Burada yol üzerinde yüzü kara insan görünce şaşırılmaz ve bilinir alnının bir o kadar ak olduğu. Bu şehirde iki ambulans art arda ağlayarak giderse endişelenilir ve akıllara direk patlamaya hazır madenler gelir. Ambulans çığlıklarının annelerin feryatlarına dönüştüğü anlara bizzat şahit oldum. Ardı ardına iki,üç,dört,beş… Ambulanslar bitmek bilmiyordu. Madenci almaya giden ambulanslar, sinir krizleri geçiren aile fertleriyle dönüyordu. Madenciler için ambulansa gerek yoktu çünkü onlar yerin altından cennete kadar kazarak bir çıkış yolu bulmuşlardı herhalde.
Son yıllarda aynı uğurda yine yüzlerce can, damlalarca gözyaşı verdik toprağa. Bilmem bu kavga ne zaman biter ve ne zaman hasreti olan yaşama kavuşur madenci. Ya da en azından ne zaman alır hak ettiğini, ne zaman güler yüzleri kim bilir. Vurgun olduğu güneşi kaç gün aralıksız görebilir, kaç gün yüzü tertemiz dolaşabilir kim bilir. Ne zaman korkusuzca vurur mesela taşa, ne zaman sağlanır tüm güvenliği , ne zaman? Ne zaman ev ahalisi tedirginlikle değil güler yüzle karşılar onu? Ne zaman ezberlendik biçimde bitmez ömrünün sonu?
Ne yazsak, ne söylesek boş. Bir kaç ay sonra yine aynı senaryo, yine aynı gözyaşı, aynı hayaller ve aynı kırıklıkları. Aynı madenci, aynı tulum ve yine anaların feryatları. Gecelerce süren arama çalışmaları. Toprağa karışmış insan iskeletleri ve yine birbirinden üzgün devlet büyüklerimiz. En çok da buna üzülüyorum diyebilirim, büyüklerimiz yine üzülecek. Onlar üzüledursun yanan yine madencilerimiz olacak ve yine yerin altından boğuk bir ses yankılanacak karanlık gecenin yere yansıyan zülfünde:
”YANAN BİZDİK,SİZ KÖMÜR SANDINIZ”
Abdülkerim ŞAHİN
ANKARA ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ